Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Nedir?

Son yıllarda yapılan çalışmalar dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun çocuk ve ergen nüfusta en sık karşılaşılan nörogelişimsel bozukluklardan biri olduğunu göstermektedir ( Özmen, 2010).

Okul öncesi dönemde başlayan ve yetişkinlik döneminde de devam edebilen bu bozukluğu tanımlarken aşırı hareketlilik (hiperaktivite) ve dürtüsellik kavramları kullanılmaktadır. Bu bozukluğun ortaya çıkmasında genetik faktörler, nöregelişimsel farklılıklar ve sosyal çevre gibi birçok farklı etkenin rol oynadığı düşünülmektedir.

DEHB tanısı koyulurken çocuk ve aile ile yapılan görülmeler, medikal muayeneler ve davranış değerlendirme ölçekleri kullanılır. Bu tanının koyulabilmesi için belirtilerin genellikle 7 yaşından önce ortaya çıkması, en az 2 farklı ortamda görülüyor olması ve en az 6 aydır sürüyor olması beklenir.

Bu tanıyı alan çocuklar odaklarını bir uyarana yönlendirmekte güçlük yaşarlar. Dışarıdan gelen uyaranlara karşı hassastırlar ve dikkatleri kolayca dağılır. Dikkati yönlendirme sürdürmede zorluk belirtileri olarak aldığı sorumluluk ve görevleri sürdürmekte zorlanırlar, eşyalarını kolayca ve sıklıkla kaybedebilirler. Bozukluğun dürtüsellik boyutunda ise isteklerini ertelemekte zorlanma, sorulan sorulara aceleci şekilde cevap verme, karşısındakinin sözünü kesme, acelecilik ve benzeri davranışlar ortaya çıkabilir. Bu durumun çocuğun sosyal ve akademik hayatında olumsuz sonuçlar doğurabilme ihtimali vardır. Okul öncesi dönemde aşırı hareketlilik ile DEHB tanı kriterinin karıştırıldığı durumlara sıklıkla rastlanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta DEHB li çocuklarda bu hareketliliğin her ortamda görülüyor olması ve süreğenliğidir.

DEHB'nin tanı olarak ortaya çıkması 190'lü yıllara dayansa da modern zamanlarda ortaya çıkan yeni bir bozukluk olarak düşünülmesi sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu durumun sebebi bozukluğun geçmiş yıllarda bir kişilik problemi olarak düşünülmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu çocuklar sıklıkla laf dinlemeyen, kural tanımayan, yaramaz ve dik kafalı gibi olumsuz etiketlere maruz kalırlar.

Akademik Ortamlarda DEHB

DEHB tanısı almış çocuklar okula başladıklarında yönergelere uymakta güçlük yaşama gibi bazı uyum problemleri gösterdiklerinden kolaylıkla fark edilirler. Ancak burada eğitimcelerin DEHB hakkında bilgi sahibi olması ve davranış özelliklerini ayırabilecek donanımda olması oldukça önemlidir. Butanıyı alan bireylerin aşırı hareketlilikleri keyfe dayalılık ve amaçsızlık görülür. Sınırlayıcı ortamlarda hareketlilik artar ve sadece harekli çocuklardan farklı olarak heyecan verici ortamlarda sakinlik görülebilirken normal durumlarda hareket düzeylerinde artış olur (Özmen, 2010).

Bu öğrencilerde sınıf ortamında görülebilecek bazı davranış problemleri Lauth ve Mackowiack tarafından 2004 yılında şu şekilde karakterize edilmiştir;

  • dikkat toplama yeteneğindeki sınırlılık,
  • dağınıklık,
  • anlatılanları dinlemede güçlükler,
  • düzensizlik
  • unutkanlık,
  • motor huzursuzluk,
  • yetersiz dürtü kontrolü,
  • aşırı konuşma,
  • sırasını bekleyememe,
  • kurallara uymada güçlük
  • bir ya da birkaç uyarana aynı anda dikkat etme konusunda başarısızlık
  • bir işi sonuna kadar tamamlayamama
  • insanların sözünü kesme
  • kendilerine bir soru sorulduğunda, soru tamamlanmadan yanıtını verme

DEHB ile Yaşamak Düşündüğünüz Kadar Olumsuz Olmayabilir

DEHB tanısı alan çocukların enerjik ve meraklı olmaları, diğer bireyler ile kolay iletişim kurabilmeleri bu çocukların güçlü yanlarındandır. Lauth ve arkadaşları tarafından 2007 yılında yapılan bir çalışmada bu çocukların şakacı ve empatik oldukları, risk almayı sevdikleri ve adalet, eşitlik gibi konularda diğerlerine göre daha duyarlı oldukları tespit edilmiştir. Fakat ne yazık ki aileler ve yakın çevre tarafından bu olumlu özellikler sıklıkla göz ardı edilme eğilimindedir.  Burada dikkat edilmesi gereken en önemli ve kritik nokta bu çocukların olumlu özelliklerini fark etmek ve onları bu doğrultuda yönlendirmektir. Sahip oldukları yaratıcı düşünceyi, meraklarını ve enerjilerini olumlu bir şekilde işleyebilirsek eğer;  akademik ve sosyal hayatlarında uyumsuz davranışları ile daha kolay baş edebilecekleri gibi, toplumsal olarak da tatmin edici bir yaşam sürmelerine imkân sağlayabiliriz.